17 Temmuz 2012 Salı

BU KADAR BASİT Mİ?


Fen lisesi mezunuyum. Zorunlu sayısallık. King oynarken ceza haklarınızı bitirdiğinizde SSK olursunuz ya benimki de öyle bir şey. Fizikten nefret ederim, mühendislikten uzak durmamın başlıca sebebidir. Asla aramız iyi olmadı. Ezberci eğitime karşı olmama rağmen fizik derslerini nasıl başardıysam ezber yolu ile geçtim. Kimya ile iç güveysinden halliceydik. Severdim, kafam basardı (periyodik cetvelin lisede tamamını şimdi ise anca %30 unu fln ezbere biliyorum). Biyoloji ise hayatımdı resmen. Endoplazmik retikulum ile dalga geçmedim, eğrelti otunun DNA yapısının insana benzerliği olağanüstü gelirdi. Mikroskop seti hayatımda en çok istediğim hediyeydi. Saatlerce soğan kabuğunu inceleyebilir, anneme kasaptan aldırdığım böbreği, kalbi kesip resimlerini çizmeye çalışırdım.
***
Matematik de dahil olmak üzere, normal sayısal dersleri dışında birde bunların “uygulama dersleri” vardı. Bu derslerde, ispat yapardık. O hafta matematikte “Pisagor Teoremi” öğretilmiş mesela hemen ertesi günkü uygulama dersinde sanki Pisagor bizmişiz gibi bu teoremi ispatlardık. Aynı durum FKB içinde vardı. Normal derslerde ne gördüysek, hemen uygulama dersinde ispatı. Çok söylendim, çok küfrettim. Hatta “Menelaus Teoremi” ni ispatlamaya çalıştığımız bir derste (şimdi sorsan ne diye hatırlamıyorum) “Hocam valla adam oturmuş ömrünü çürütmüş ispatlamış. Ayıp değil mi şimdi dalga geçermiş gibi 45 dakka da biz ispatlıyoruz ölmüş adamın arkasından Allah taş yapacak többeee többee…” diye isyan etmişliğim, sınıftan destek görmüşlüğüm var. Birkaç kalem bırakma eyleminden sonra hocanın “Sınavda sorcam, gerisini kendimiz ispatlarız diyorsanız bırakalım dersi” demesi ile isyanım çabuk bastırılmıştı. Lisede sınav da sorucam deyip, öğrencilere tersten İstiklal marşı bile okutursunuz…
***
Bu kadar teoremin, hipotezin, ispatın sonucu; düz mantıktan ilerlersek pozitif bilimlere yönelip kariyeri buna göre planlamaktır. Öyle de oldu. Biyoloji manyaklığımın doğrultusunda biyolog olmak istedim. Mezun olunca da moleküler biyoloji üzerine akademik kariyer yapacaktım. Tabi olaylar istenilen şekilde gelişmedi ve İşletme okudum. Fakat fen lisesinin hayatıma tek etkisi kariyer planlaması olmadı. Her öğretilen şeyin nedenini nasıl bulunduğunu da öğreten bir müfredat sonucu herşeyi sorgulayan bir insan oldum. En basit bir şeyin bile nedenini sorgulamak beynime yerleşti resmen. İstemsiz yapıyorum bunu. Bir olay dönüyor ortada direk kafada “neden, nasıl” soruları başlıyor bende. İlle de olayın/sorunun/durumun kaynağına inme isteği… bundan ötürü beynin patlayana kadar düşünme, kendince yargılara varma ve karar verme… Çünkü zamanında Pisagor teoremini oluştururken birine gidip “hocam bak bi olmuş mu?” diye sormamış. Kendi içinde problemi oluşturmuş, çözüm yolunu bulmuş ve ispatlamış. Bende aynı şekilde kendi içimde çözümleri bulup ispatlamaya çalıştım ama atladığım bir detay vardı ki ben bilim adamı değildim ve ortada üçgenin iç açıları ile ilgili bir durum yoktu.
***
Yıllar sonra anladım ki, bu şekilde her şeyi kendi içinde çözemezsin. Özellikle ikili ilişkileri asla çözemezsin. Ortadaki durum neyse bunun karşılıklı konuşulması gerekir. Benim yaptığım gibi kendi içinde sorunu evirip çevirip nedenini bulup buna göre çözümünü geliştirerek olmaz. Belki yanlış anladım ya da hiç anlamadım. Bir sor dimi karşı tarafa derdi neymiş. Neden böyle davranmış, neden böyle demiş. Çok basit aslında; soru aynı sadece yönü farklı. Kendine değil karşındakine soruyorsun.  Bu şekilde hem senin kafa rahat oluyor hem de karşı tarafı sebepsiz germiyorsun. Ortada manasız tripler, anlaşılmaz laf sokan cümleler dolanmıyor. Böyle olması gerektiğini anlamam için bazı acı verici durumlarla yüzleşmem gerekti ama öğrendim. Tabi bunu iş işten geçtikten sonra fark etmek ne kadar anlamlı orası tartışılır. 

NOT: Akrep burcuyum.
17.07.2012
***